ADANMIŞ İNSANLAR VE ENGİN İLHAN

Bu hafta yerel gazetelerimizin yaptıkları haberlerde geçen isimlerden biriydi Engin İlhan kardeşimiz. Daha öncede yerel ve ulusal medyada yaptığı çalışmalar yer almıştı. Engin İlhan kardeşimiz Sincik’te bir öğretmen. Ama yaptıkları ile bence heykeli dikilmesi gereken bir öğretmen, bir mücadele örneği.

Hayır, yaptığı projelerin 8 tanesi ile Sincik’e AB Eğitim Fonlarından kaynak getirdiği için heykelinin dikilmesini istemiyorum. Bu zaten göreviydi. Görevini yapmış, projeleri hazırlamış. Bunları yaparken sahip olduğu felsefesinden dolayı heykeli dikilmeli, örnek alınmalı diyorum.

Naif Karabatak ağabeyimizin geçen haftaki köşe yazısını okurken Engin İlhan’ın şu sözleri dikkatimi çekti; “Ben buraya atandıysam, buranın bana ihtiyacı var. O nedenle burada çalışıp, çocukların daha iyi şartlarda okumasını sağlamam lazım” düşüncesi ile eş durumundan dolayı, tayin isteği hazırlıklarından vazgeçmiş. Okuduklarımıza göre bu imkanı kullanmak için memleketi Bursa’da gerekli hazırlıkları da yapmış. Ama sonuçta Sincik’i gördükten sonra vazgeçmiş ve kalmış. İşte buradaki felsefesinden dolayı heykeli dikilmeli. Aynaya bakalım hepimiz, kaçımız bu düşüncedeyiz?

Engin İlhan gibi düşünen kaç kişi var ülkemizde? Fedakarlık ve sorumluluk duyguları ile hareket edip imkansız veya olmayacak diye gördüğümüz işleri yapıp, başarılara imza atan.

Bunların çabaları ile yaşadığımız onca sorunun yanına, yenilerin eklenmesine engel olabiliyoruz belki. Etrafımıza baktığımızda bunu çok rahat görebileceğimiz örnekler var. Ama ülkemizin geneline baktığımızda Engin İlhan gibilerinin oldukça az olduğunu anlıyorum. Çünkü eğer çok olsaydı bu insanlarımızdan ülke bugünkü şartlara sahip olmaz, çok daha iyi yerlerde olur, çok daha az sorunlar ile uğraşırdı.

Bizler işimizi iyi ve doğru yapmak için çabalamak yerine, bahane arama ve bulma konularında çabalar harcıyoruz. İşi yapmaya değil, işten kaçmaya yatkınız toplum olarak. Kimse yaşadığı şartlardan elinde olanlardan memnun değil ülkemizde. Ve herkes bir yerlerden bir şeyler istiyor. İçinde olduğu şartların elverişsiz olmasından dolayı da haklılar. Ama hiç birimiz de istediğimizin karşılığında ne vereceğimizi, neleri daha iyi yapacağımızı ve aldığımızı hak ettiğimizi düşünüyor muyuz? Aldığımız değerlerin karşılığında istenen ve olması gereken değerleri üretiyor muyuz?

Hayır. Eğer üretseydik bu kadar çok sayıda ve fazla zaman aralığı olmadan ekonomide ve siyasette krizlere girmezdik. Birkaç yılda bir sarsılmaktan geri durmuyoruz. Ve her krizden sonra bilmem ne ekonomi kurtuluş paketleri açıyoruz. Birkaç yıl sonra bakıyoruz ki açılmış olan paket, aslında yeni gelecek paketi saklayan paketmiş. Haydi, yeni bir paket daha.

Bu paketlerin hikaye olduğunu anlayalım artık. Paketler ile bu işlerden kurtulamayız. Sorun aslında bizleriz, bizlerde yanlışlık var.

Bizim yapmamız gereken toplumun tüm kesimleri olarak yaptığımız işlerde üzerimize düşen görevleri en iyi şekilde yapmaktır. Devletteki bürokrattan özel sektördeki yöneticiye, tarladaki çiftçiden okuldaki öğrenciye kadar, herkes üzerine düşeni çok iyi yapmalı. Aldığı, tükettiği değerlerden daha fazlasını üretmeli.

Refah içinde yaşamak için, refahı üretmek lazım. Bizler ise refah içinde yaşamaya bayılıyoruz, ama bu yaşam için gerekenleri üretmiyoruz. Dışarıdan borç alarak refahı yaşıyoruz.

Sonuçta zırt pırt krizlerle uğraşıyoruz. Bu yapının değişmesi lazım. Değişmez ise Engin İlhan gibi görevini fazlası ile yapan kaç arkadaş bulacağız ki? Bireysel başarılarla ne kadar ileri gidebiliriz? Yaptığı işe adanmış insanı bulmak kolay değil. Sahip olduğu şartlara bakmadan adanmışlık duygusu içinde olmayacak işleri yapmak her zaman olacak şey değildir ülkemizde.

Kahramanlar yaratarak bu sorunları çözemeyiz, hazıra konup bu kahramanlar ile övünüyoruz. Onlarla övünmek yerine, yaptıklarını örnek almak ve daha iyisini yapmaya çalışmak doğru yoldur. Çözüm herkesin kahramanlarımız gibi olmasından geçer.

Sevgili Engin İlhan hocam,

Aldığınız maaş ve çalışma şartlarınıza, çalıştığınız yerleşim yerine baktığımızda normalde sizin tayin istemeniz lazımdı. Ve bu arada raporlar, izinler alıp ortalıkta görünmemeniz de gerekirdi. Ama siz ne yapıyorsunuz yahu? Ne diye aldığımız değerden çok çok daha fazlasını üretiyorsunuz? Oldu mu şimdi? Ya sizi örnek alacak insanlarda çoğalır ve başarılı işler yaparlarsa? Ki sizin yetiştirdiğiniz öğrencilerin ileriki yıllarda çok başarılı işlere imza atacaklarına eminim şimdiden. O halde;

Yaktın bizi sayın hocam, yaktın. Senin gibiler çoğalır da başarılı işlere imza atarlarsa ekonomi başta olmak üzere kriz filan çıkmaz. Biz de yazacak bir şey olmayacağından köşesiz kalırız.

Yaktın bizi sayın hocam, yaktın. Hemen seni örnek alanlar da çıktı, hacı kızı kolları sıvadı, ben de aldığım değerlerden daha fazlasını üreteceğim dedi bile, harıl harıl çalışıyor şimdi. Çalışması bir şey değil, yarın ürettiği değerler artarsa başımıza bela olacak. Yok deniz tatili, yok alışveriş yapacağım, hadi aldığımız paraya zam derse ne olacak? Yaptığını beğendin mi hocam?

Sevgili hocam sizi tanımıyorum. Ama ilk fırsatta ziyaretinize geleceğim, yaptıklarınızı yerinde görmeyi çok istiyorum, daha fazlasını ve iyisini bekliyoruz sizden ve sizin gibilerden. Sizlere ihtiyacımız var.

Aldığı,  tükettiği değerlerden daha fazlasını üretenlere ihtiyacımız var.

Kahvenizi içmeye gelene kadar sizden başarılarla yine sarmaş dolaş olmanızı istiyoruz.

Başarılarla sarmaş dolaş olun ki, biz ekonomiyi (güya) bilenler de dilimize kara kilit vurup oturalım.

Celalettin AĞIR