DAĞDAKİ ENGİN…
Adıyaman’ın en işlek caddesi, sanırım heykelin olduğu dört yol ağzı.
Bankalar orada, işyerleri orada.
Çiğköfteciler, boyacılar, tatlıcılar, kebapçılar…
Köşede dursam, gelip geçene sorsam: “Sincik’e gittiniz mi?”
Tesadüfen bir Sincikli geçmemişse “Evet gittim.” cevabı verecek babayiğit çıkacağını sanmıyorum.
Ben gittim…
10 yıl oldu.
Koca kayanın arasından geçtikten sonra minibüstekiler;
“Aha ora Sincik’tir.” dediklerinde içimden “Aha şu derenin kenarı da Ankara’dır.” diye geçirdim.
“İlçeymiş. Böyle ilçe mi olur Allah aşkına?” dedim sesli bir şekilde.
Şapkalı bıyıklı şalvarlı bir amca: “Beğenemedin mi? Biz senin gibi tırroların içinde büyümedik. Aha memleketimiz.” dedi.
“Amca, yanlış anladın. İlçe dediğin ilçe gibi olmalı ama burası ilginç geldi. Şaşırdım amca… Hani evler? Hani bir aradaki insanlar?”
Minibüste Kahtalı Mıçı’dan başka, gelen duyulan ses yoktu.
Arkadan biri: “Bu deli galiba.” dedi Kürtçe. Allah’tan birkaç kelime biliyorduk. Döndüm, “Deli değilim ama bu dakikadan sonra sinirliyim.” dedim.
Adam, deli dediğine pişman olmuştu. Yüzü kızarmıştı. Bir iki özürden sonra adamla konuştuk.
“Rahat ol ağam, rahat ol.” dedim.
Bana deli diyen adam: “Gel misafir edeyim seni.” dedi.
“Malatya’ya geçeceğim.” dedim. Bir bardak çayını içmeden de edemedim.
Helalleştik…
***
Ve bugün…
Yine ilçe demeye bin şahit ister.
İki taşın arasındaki ilçeyi artık herkes tanıyor.
Hem de Bursalı bir adam sayesinde.
Öğretmen Engin İlhan sayesinde…
Helal olsun!
Millet orası dağ başı diye tayin istemez, hatta istifa ederken o ilçeye geldi aslanlar gibi işini yaptı.
Dağları taşları kendisine aşık etti. İlhan vermelerini sağladı.
Geceyi gündüz, gündüzü gece yaparak projeler üretti. Hayata geçirdi…
Sincik’i değil Adıyaman’a, dünyaya tanıttı dünyaya…
***
Sincikli çocuklarımız yarışmalara katıldılar, ülkeler gezdiler.
Ne diyeyim?
“Seni doğuran ananın ellerinden öperim Engin hocam!” demekten başka…
FETHİ AKAR